17 Ekim 2013 Perşembe

Tanrının Varlığı ve Felsefi Düşünceler


Tanrı'nın var olduğunu bilme gücüne kesinlikle sahibiz.

Her ne kadar Tanrı bizi yaratırken zihnimize doğuştan fikirler koymamış, mührünü zihnimize basmamışsa da onun varlığını kavrayabiliriz. Çünkü Tanrı, zihnimizi çeşitli yetilerle donatmış, kendisini tanıksız bırakmamıştır. Duyu, idrak ve akıl sahibi olduğumuz müddetçe onun varlığına dair daha açık bir kanıt isteme hakkına sahip değiliz. Tanrı bizi o kadar güzel donatmıştır ki bu önemli noktada cehaletimizi de bahane edemeyiz. Ancak bu hakikat, matematiksel kesinlik kadar açık olmasına rağmen yine de düşünce ve dikkate ihtiyaç bulunup zihnin kendisini sezgisel bilgi ve düzenli bir akıl yürütmeye vermesi gerekmektedir. Yoksa ispatı kendiliğinden apaçık olan birtakım şeylerden mahrum olduğumuz gibi, onun bilgisinden de habersiz ve cahil kalmış oluruz. Tanrı'nın varlığı hakkındaki bilgimizin kesin olduğunu ispatlamak için kendimizden ve kendi varlığımız hakkındaki şüphe götürmez bilgimizden uzağa gitmemize gerek yok, sanıyorum.





İnsan kendisinin var olduğunu bilir.

İnsanın kendi varlığına dair apaçık bir algıya sahip olduğu, kanaatimce tartışma bile götürmez. Eğer bir insan kendi varlığından kuşku duyuyorsa, bırakın ona bir acı veya açlık ulaşıncaya kadar bir şey olamamanın mutluluğunu yaşasın. Kanımca bu kuşku, aksine bir kimsenin gerçekten var olduğunu temin eder. Bunun gibi insan, yokluğun herhangi bir varlığı ve hele ezeli bir varlığı meydana getiremeyeceğini de bilir.

İnsan, bunun böyle olduğunu sezgi yoluyla da idrak edebilir. Böylece bir şeyin gerçekten var olduğunu ve yokluğun da herhangi bir gerçek varlığı meydana getiremeyeceğini anlıyorsak bu, ezeli bir varlığın var olduğunun apaçık bir kanıtıdır. Çünkü ezeli olmayan bir şeyin bir başlangıcı vardır ve başlangıcı olan her şey, bir başka şey tarafından meydana getirilmiş olmalıdır.


-

Bu ezeli varlık en güçlü olmalıdır.

Varlığını ve başlangıcını bir başka şeyden alanın varlık ve başlangıcı da ona bağlıdır. Bu yüzden, sahip olunan bütün güç, gücünü aynı kaynağa borçlu olup söz konusu güç aynı kaynaktan alınmaktadır. Böylece tüm varlığın bu ezeli kaynağı, buna paralel olarak tüm gücün de kaynağı olmalıdır. Buna bağlı olarak bu sonsuz varlığın aynı şekilde en güçlü olması da zorunludur.



Yine bu varlığın en iyi bilen olması gerekir.

Burada bir adım daha ileri giderek bir şeyin sadece var olduğunu değil, aynı zamanda onun bilen bir varlık olduğunu da bilebiliyoruz. Öyleyse ya bilen bir varlığın olmadığı ve bilginin olmaya başladığı bir zaman vardır ya da bilgisi ezeli olan bir varlık vardır. Eğer hiçbir varlığın bilgi sahibi olmadığı bir zamanın olduğu söylenirse, derim ki bundan böyle (o andan itibaren) bilginin var olması da imkansızdır. Çünkü cansız bir maddenin kendisine algı, duyu ve bilgi kaynağı koyması görüşü saçmadır. Bu görüş, bir üçgenin kendisine iki dik açıdan daha büyük bir açı koyması görüşü kadar saçmadır. Öyleyse Tanrı vardır. Böylece kendi kendimiz Ve bünyemiz Üzerine düşünmekten hareketle, yanılmadan anlamaktayız ki aklımız bizi kesin ve ispatlanmış hakikatin bilgisine, yani sonsuz, en güçlü ve en bilgili varlığın bilgisine götürmektedir.

  1. Locke, An Essay Concerning Human Understanding
  2. İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme. s, 379-380, Londo111964.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder