Tanrı'nın var
olduğunu bilme gücüne kesinlikle sahibiz.
Her ne kadar Tanrı bizi yaratırken zihnimize doğuştan
fikirler koymamış, mührünü zihnimize basmamışsa da onun varlığını
kavrayabiliriz. Çünkü Tanrı, zihnimizi çeşitli yetilerle donatmış, kendisini tanıksız
bırakmamıştır. Duyu, idrak ve akıl sahibi olduğumuz müddetçe onun varlığına
dair daha açık bir kanıt isteme hakkına sahip değiliz. Tanrı bizi o kadar güzel
donatmıştır ki bu önemli noktada cehaletimizi de bahane edemeyiz. Ancak bu
hakikat, matematiksel kesinlik kadar açık olmasına rağmen yine de düşünce ve
dikkate ihtiyaç bulunup zihnin kendisini sezgisel bilgi ve düzenli bir akıl
yürütmeye vermesi gerekmektedir. Yoksa ispatı kendiliğinden apaçık olan
birtakım şeylerden mahrum olduğumuz gibi, onun bilgisinden de habersiz ve cahil
kalmış oluruz. Tanrı'nın varlığı hakkındaki bilgimizin kesin olduğunu
ispatlamak için kendimizden ve kendi varlığımız hakkındaki şüphe götürmez
bilgimizden uzağa gitmemize gerek yok, sanıyorum.
İnsan kendisinin var olduğunu bilir.
İnsanın kendi varlığına dair apaçık bir algıya sahip olduğu,
kanaatimce tartışma bile götürmez. Eğer bir insan kendi varlığından kuşku
duyuyorsa, bırakın ona bir acı veya açlık ulaşıncaya kadar bir şey olamamanın
mutluluğunu yaşasın. Kanımca bu kuşku, aksine bir kimsenin gerçekten var
olduğunu temin eder. Bunun gibi insan, yokluğun herhangi bir varlığı ve hele
ezeli bir varlığı meydana getiremeyeceğini de bilir.
İnsan, bunun böyle olduğunu sezgi yoluyla da idrak edebilir.
Böylece bir şeyin gerçekten var olduğunu ve yokluğun da herhangi bir gerçek
varlığı meydana getiremeyeceğini anlıyorsak bu, ezeli bir varlığın var
olduğunun apaçık bir kanıtıdır. Çünkü ezeli olmayan bir şeyin bir başlangıcı
vardır ve başlangıcı olan her şey, bir başka şey tarafından meydana getirilmiş
olmalıdır.
-
Bu ezeli varlık en güçlü olmalıdır.
Varlığını ve başlangıcını bir başka şeyden alanın varlık ve
başlangıcı da ona bağlıdır. Bu yüzden, sahip olunan bütün güç, gücünü aynı
kaynağa borçlu olup söz konusu güç aynı kaynaktan alınmaktadır. Böylece tüm
varlığın bu ezeli kaynağı, buna paralel olarak tüm gücün de kaynağı olmalıdır.
Buna bağlı olarak bu sonsuz varlığın aynı şekilde en güçlü olması da
zorunludur.
Yine bu varlığın en iyi bilen olması gerekir.
Burada bir adım daha ileri giderek bir şeyin sadece var
olduğunu değil, aynı zamanda onun bilen bir varlık olduğunu da bilebiliyoruz.
Öyleyse ya bilen bir varlığın olmadığı ve bilginin olmaya başladığı bir zaman
vardır ya da bilgisi ezeli olan bir varlık vardır. Eğer hiçbir varlığın bilgi
sahibi olmadığı bir zamanın olduğu söylenirse, derim ki bundan böyle (o andan
itibaren) bilginin var olması da imkansızdır. Çünkü cansız bir maddenin
kendisine algı, duyu ve bilgi kaynağı koyması görüşü saçmadır. Bu görüş, bir
üçgenin kendisine iki dik açıdan daha büyük bir açı koyması görüşü kadar
saçmadır. Öyleyse Tanrı vardır. Böylece kendi kendimiz Ve bünyemiz Üzerine
düşünmekten hareketle, yanılmadan anlamaktayız ki aklımız bizi kesin ve
ispatlanmış hakikatin bilgisine, yani sonsuz, en güçlü ve en bilgili varlığın
bilgisine götürmektedir.
- Locke, An Essay Concerning Human Understanding
- İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme. s, 379-380, Londo111964.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder